8 Temmuz 2025 Salı

İz/9

Geçmişte yerim kalmamış, gelecekte adım yok. Bir yandan siliniyorum hatıralardan, diğer yandan yazılmamışım hiç bir hikâyeye. Geçmişin ağırlığıyla yürüdüğüm yollar artık bana ait değil. Geriye dönsem kapılar kapanmış, ileri gitsem yüzler yabancı.

4 Temmuz 2025 Cuma

İz/8

〰●Sessiz Bir Akşam●〰
Kaldırım taşları kadar suskun,
Saatler kadar yorgunum.
Geçip giden her adımda,
Biraz daha eksiliyorum.

Konuşsam,
Sesim çatlar belki,
Kırık bir aynanın
Çıtırtısı gibi.

Sustuklarım,
Bir şehir kadar kalabalık
Bir mezar kadar sessiz.

İz/7

〰●Bir Gün●〰
Bir gün resmini alırsam,
Geçmişe bakarsam,
Ne yaparım? bilemem—
Yolumdan saparsam.

Bir gün o yoldan geçersem,
Sizi görürsem,
Ne yaparım? bilemem—
Yaşamaktan vazgeçersem.

1 Temmuz 2025 Salı

İz/6

〰●VEDA●〰

Bazen ayrılıklar sessizce yaklaşır. Günlük konuşmaların arasında, gözlerin ucunda, fark edilmeyen bir hüzünle. Belki bir cümlede çatlak olur, belki bir gülüş eksik kalır. Ama çoğu zaman, son kez gördüğünü bilmez insan. Hayat, hep devam edecek sanılır. İnsan, alışır. Hep var olacak sanır.

Oysa bir bakış, bir duraksama… Bir yabancılık hissi çöker anın içine. Fark edilmez ama hissedilir. Sonradan gelir tokat gibi:

Zaman geçer. Geriye dönüp bakınca, o günün sessizliği çınlar kulakta. O vedanın kısa cümleleri, o eksik sarılış… Her şey yeniden yaşanır zihinde, binlerce kez. Ama hiçbir tekrar, o anın yerini tutmaz.

Bilenler de olur elbet. Son kez baktığını anlayan gözler, titreyen eller… Ama yine de konuşulmaz. Cesaret edilemez. Çünkü bazı vedalar, konuşulursa gerçek olur. Susmak, bir tür inkar gibidir. Belki bu suskunlukta umut kalır sanılır.

En çok da susmalar acıtır. Söylenmeyen sözler, sarılmayan anlar. Bir cümlelik cesaretin eksikliği, yıllarca taşınır kalpte.

İnsan birini son kez gördüğünü ne zaman anlar? Belki o an gözleri dolduğunda. Belki yıllar sonra, aynı sokaktan geçerken. 

Eski Üzerine/2

 〰●IV●〰

“Akıl” Konuşuyor

Geçmişe dönmeyi istemek çocukça bir hayal…
Ve bir o kadar da olgunca. Çünkü geçmişe dönmeyi isteyen biri, sırtında keşkeler taşır. Her “keşke”, zamanın tam da ortasında açılmış bir yara gibidir.
“Orada farklı davransaydım…”
“Bunu hiç yapmasaydım…”
“Şunu daha iyi yapsaydım…”

Bu cümleler büyütür insanı. Acıtır ama büyütür. Çünkü geçmişe dönemeyeceğini bile bile, zihninde o yolları tekrar tekrar yürürsün ve her seferinde bir şey fark edersin:
Sen artık orada değilsin.
Ama izlerin hâlâ orada.

Keşkeler, bize zamanın değerini hatırlatır. Kaybettiğimiz anların kıymetini Söyleyemediklerimizi, yanlış söylediklerimizi. Zamanın geri alınamayacak bir şey olduğunu,
ve belki de en adil olanın zamanın bu hali olduğunu...

İşte böyle büyürüz. Keşkelerimiz arttıkça, pişman oldukça, bir şeyleri artık düzeltemeyeceğimizi kabul ettikçe. Kırıldıkça… ve sonunda o kırıkları kendimize yama yaptıkça.

Eski Üzerine/1

〰●III●〰

“Ben” ve “Akıl” Arasında Bir Diyalog

Bazen o eski, yarasız beni…
Öyle çok özlüyorum ki.
Henüz kırılmamış, henüz sarsılmamış, henüz kendinden şüphe etmeyen o halimi.
Geri dönebilir miydim acaba?
Sahi ya…
Geri dönseydim, bugün daha farklı olur muydum?
Aynı hataları tekrar yapar mıydım?

– İnsan hatalarını değil, hissettiklerini tekrar eder.
diyor içimdeki tanıdık ses.
Ve geçmişe dönmek, eski bir evi tekrar boyamak gibidir: duvarlar aynı kalır.

Ama ben o evi…
Yıpranmamış haliyle hatırlıyorum.
Henüz kapısı kilitlenmemişti.
Pencerelerinden umut sızıyordu.
Şimdi ise içimde yalnızca…
Toz kokusu. Ve sessizlik.

– Geçmiş, olduğun değil; hatırladığın halinle var.
Ve sen kendini geçmişin değil, geçmişteki bakışının içinde özlüyorsun.

Peki ya dönebilsem?
O aynı kavşakta yeniden dursam?
Bu sefer farklı bir yol seçebilir miydim?

– Belki de sorun yol değil, senin hâlâ aynı yere yürümek istemen.
Ve neyi seçersen seç, içinde taşıdığın gölge hep seninle yürür.

İç geçirdim.
Belki de geçmişe özlem, geleceği ertelemek için en güzel bahaneydi.
Ve belki de o “yarasız ben” hiç var olmamıştı.
Sadece kendimi yıkmadan önce uydurduğum bir hayaldi.

İz/9

Geçmişte yerim kalmamış, gelecekte adım yok. Bir yandan siliniyorum hatıralardan, diğer yandan yazılmamışım hiç bir hikâyeye. Geçmişin ağırl...